Begüm Kurtay
Köşe Yazarı
Begüm Kurtay
 

Bir Şehrin Lezzet Anısı

Bu topraklarda yemek, sadece karın doyurmaz; bir geleneği, bir anıyı, bir sevgiyi yaşatır. İç Anadolu mutfağı da işte bu ruhun özüdür: Ankara’nın tarhanası, Kayseri’nin mantısı, Yozgat’ın arabaşısı, Konya’nın etli ekmeği… Her biri sade ama derin, gösterişsiz ama kalpten gelen tatlardır. Hepsi bir sofrada buluşunca insanın aklına tek bir cümle gelir: “Ne kadar yol alırsan al, en güzel tat hep evin kokusudur.” Bu yıl düzenlenen festivalde tam da bu duyguyu yaşadım. Anadolu’nun bereketini bir araya getiren markalar, gelenekle yeniliği öyle zarif bir şekilde harmanlamıştı ki, her bir stand sanki başka bir hikâyenin başlangıcıydı. Ankara’da bu yıl ilk kez gerçekleştirilen Ankara Gastronomi Festivali; Türkiye’nin dört bir yanından gelen gastronomi dünyasının önemli temsilcilerini bir araya getirdi. Festival üç gün sürdü ve bize bu üç gün boyunca harika bir ev sahipliği yapan başta Festival Proje Koordinatörü ESDAP Başkanı Şükran Çiftçi, Türkiye Gastronomi Federasyonu Başkanı Dr. Yılmaz Seçim, AGAFED (Avrasya Gastronomi ve Aşçılar Federasyonu)  Başkanı Ahmet Karaman ve UGASDER (Uluslararası Gastronomi Derneği) Başkanı Ceyda Özdemirli olmak üzere festival ekibine ve görev alan herkese teşekkür ederiz. Ankara’nın yeri bende başkadır, Nevşehir’de Gastronomi okuduğum zamanlarda o kadar çok Ankaralı arkadaşım oldu ki; onlar sayesinde kültürlerini ve mutfağını yerinde öğrenme şansı elde ettim. Ankara deyince herkesin aklına ilk gelen tabiki Ata’mız, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Anıtkabir ziyareti olur, bizlerde önce bunu yaptık. Sabahın erken saatlerinde festival alanında bir araya gelen davetliler, basın mensupları ve gastronomi dünyasının önemli temsilcileri, program öncesinde ATA’mızın huzuruna çıktık. Sonrasında Gençlik Parkı’nda düzenlenen Gastrofest’e çevirdik rotamızı… Birbirinden değerli şeflerimizin jüri üyeliği yaptığı yarışmalardan  gün boyu süren atölyelere, kokusuyla bizi davet eden yemek alanlarındaki yöresel lezzetlere kadar dolu dolu, Türkiye’nin zengin mutfak kültürünü uluslararası düzeyde tanıtmayı amaçlayan bir festivaldi. Ceyda Özdemirli’nin “Gastronomi bir barış ve dayanışma dilidir” vurgusu hem basın mensupları hem de davetliler tarafından büyük alkış aldı. Festival alanında benim ilk keşfim Çikobalka oldu. Glutensiz ürünleriyle çölyak hastalarına umut olan, sağlıklı ama bir o kadar da lezzetli bir marka. Yalnızca bir ürün değil, bir farkındalık yarattıklarını hissettim. Bir dilim mutluluğu herkesin tadabilmesi için “özel beslenme” kavramını sevgiyle anlatıyorlardı. Bir lokmada hem duyarlılık, hem emek, hem tat vardı. Festivalin bir diğer ışığı ise Altın Kadın Kooperatifi idi. Burada kadın emeğiyle yoğrulmuş her ürün, Anadolu’nun üretken gücünü gözler önüne seriyordu. El emeği erişteler, makarnalar, tarhana kokuları… Ama en çok o tezgâhların ardındaki kadınların yüzündeki gülümseme aklımda kaldı. Altın Kadın sadece bir kooperatif değil, bir dayanışma hikâyesiydi; “birlikte üretmenin” ne kadar güçlü bir ses olabileceğini anlatıyordu. Ve sonra, doğanın cesur bir denemesiyle karşılaştım: Beypazarlı çiftçi Muammer Köksal. Tayland’dan gönderilen tropikal bamya fidesini Ankara toprağına ekti ve başardı. Bu hikâye bana bir gerçeği hatırlattı: toprak, doğru emekle buluştuğunda sınır tanımaz… Anadolu, kendi doğasından çıkmayan bir tohumu bile kucaklayacak kadar bereketlidir. Bu, bir çiftçinin başarısından öte, bir inancın göstergesiydi. Yıl 2012. Nevşehir’deki yemek yarışmasında birinci olmuştum. O zamanlar daha mesleğin çok başındaydım; ilk yarışmam, ilk sahne, ilk heyecan… Kazandığım o anı hâlâ dün gibi hatırlıyorum. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi, ellerim titriyordu ama gözlerim parlıyordu… Çünkü o an anladım ki, bazen bir tabak sadece bir yemek değildir; bir hayalin ilk adımıdır. Festival alanında bizim yanımıza gelen genç şef adaylarından Duru, yarışmayı kazanma sevincini paylaşırken gözlerindeki parıltı bana o günü hatırlattı. Kendimi onda gördüm. İçimdeki o ilk günün heyecanı, kalbimin aynı ritimle yeniden atmasına neden oldu. Yıllar geçse de o duygu değişmiyor; çünkü tutkuyla yapılan her işte, insan hep biraz aynı kalıyor. Yıllar geçse de değişmeyen tek şey var; kalpten pişen her lezzetin ardında hep bir hayal saklı.
Ekleme Tarihi: 03 Kasım 2025 -Pazartesi
Begüm Kurtay

Bir Şehrin Lezzet Anısı

Bu topraklarda yemek, sadece karın doyurmaz; bir geleneği, bir anıyı, bir sevgiyi yaşatır.
İç Anadolu mutfağı da işte bu ruhun özüdür:
Ankara’nın tarhanası, Kayseri’nin mantısı, Yozgat’ın arabaşısı, Konya’nın etli ekmeği…
Her biri sade ama derin, gösterişsiz ama kalpten gelen tatlardır.
Hepsi bir sofrada buluşunca insanın aklına tek bir cümle gelir:
“Ne kadar yol alırsan al, en güzel tat hep evin kokusudur.”
Bu yıl düzenlenen festivalde tam da bu duyguyu yaşadım. Anadolu’nun bereketini bir araya getiren markalar, gelenekle yeniliği öyle zarif bir şekilde harmanlamıştı ki, her bir stand sanki başka bir hikâyenin başlangıcıydı.

Ankara’da bu yıl ilk kez gerçekleştirilen Ankara Gastronomi Festivali; Türkiye’nin dört bir yanından gelen gastronomi dünyasının önemli temsilcilerini bir araya getirdi. Festival üç gün sürdü ve bize bu üç gün boyunca harika bir ev sahipliği yapan başta Festival Proje Koordinatörü ESDAP Başkanı Şükran Çiftçi, Türkiye Gastronomi Federasyonu Başkanı Dr. Yılmaz Seçim, AGAFED (Avrasya Gastronomi ve Aşçılar Federasyonu)  Başkanı Ahmet Karaman ve UGASDER (Uluslararası Gastronomi Derneği) Başkanı Ceyda Özdemirli olmak üzere festival ekibine ve görev alan herkese teşekkür ederiz.

Ankara’nın yeri bende başkadır, Nevşehir’de Gastronomi okuduğum zamanlarda o kadar çok Ankaralı arkadaşım oldu ki; onlar sayesinde kültürlerini ve mutfağını yerinde öğrenme şansı elde ettim. Ankara deyince herkesin aklına ilk gelen tabiki Ata’mız, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Anıtkabir ziyareti olur, bizlerde önce bunu yaptık. Sabahın erken saatlerinde festival alanında bir araya gelen davetliler, basın mensupları ve gastronomi dünyasının önemli temsilcileri, program öncesinde ATA’mızın huzuruna çıktık.

Sonrasında Gençlik Parkı’nda düzenlenen Gastrofest’e çevirdik rotamızı… Birbirinden değerli şeflerimizin jüri üyeliği yaptığı yarışmalardan  gün boyu süren atölyelere, kokusuyla bizi davet eden yemek alanlarındaki yöresel lezzetlere kadar dolu dolu, Türkiye’nin zengin mutfak kültürünü uluslararası düzeyde tanıtmayı amaçlayan bir festivaldi.


Ceyda Özdemirli’nin “Gastronomi bir barış ve dayanışma dilidir” vurgusu hem basın mensupları hem de davetliler tarafından büyük alkış aldı.
Festival alanında benim ilk keşfim Çikobalka oldu. Glutensiz ürünleriyle çölyak hastalarına umut olan, sağlıklı ama bir o kadar da lezzetli bir marka. Yalnızca bir ürün değil, bir farkındalık yarattıklarını hissettim.
Bir dilim mutluluğu herkesin tadabilmesi için “özel beslenme” kavramını sevgiyle anlatıyorlardı.


Bir lokmada hem duyarlılık, hem emek, hem tat vardı.
Festivalin bir diğer ışığı ise Altın Kadın Kooperatifi idi. Burada kadın emeğiyle yoğrulmuş her ürün, Anadolu’nun üretken gücünü gözler önüne seriyordu.
El emeği erişteler, makarnalar, tarhana kokuları…


Ama en çok o tezgâhların ardındaki kadınların yüzündeki gülümseme aklımda kaldı.
Altın Kadın sadece bir kooperatif değil, bir dayanışma hikâyesiydi; “birlikte üretmenin” ne kadar güçlü bir ses olabileceğini anlatıyordu.
Ve sonra, doğanın cesur bir denemesiyle karşılaştım: Beypazarlı çiftçi Muammer Köksal.


Tayland’dan gönderilen tropikal bamya fidesini Ankara toprağına ekti ve başardı. Bu hikâye bana bir gerçeği hatırlattı: toprak, doğru emekle buluştuğunda sınır tanımaz…
Anadolu, kendi doğasından çıkmayan bir tohumu bile kucaklayacak kadar bereketlidir.
Bu, bir çiftçinin başarısından öte, bir inancın göstergesiydi.

Yıl 2012.

Nevşehir’deki yemek yarışmasında birinci olmuştum.
O zamanlar daha mesleğin çok başındaydım; ilk yarışmam, ilk sahne, ilk heyecan…
Kazandığım o anı hâlâ dün gibi hatırlıyorum.
Kalbim yerinden çıkacak gibiydi, ellerim titriyordu ama gözlerim parlıyordu…
Çünkü o an anladım ki, bazen bir tabak sadece bir yemek değildir; bir hayalin ilk adımıdır.
Festival alanında bizim yanımıza gelen genç şef adaylarından Duru, yarışmayı kazanma sevincini paylaşırken gözlerindeki parıltı bana o günü hatırlattı.
Kendimi onda gördüm. İçimdeki o ilk günün heyecanı, kalbimin aynı ritimle yeniden atmasına neden oldu. Yıllar geçse de o duygu değişmiyor; çünkü tutkuyla yapılan her işte, insan hep biraz aynı kalıyor.
Yıllar geçse de değişmeyen tek şey var; kalpten pişen her lezzetin ardında hep bir hayal saklı.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve favorilezzetler.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.