Merhaba sevgili okurlar.
Bu yolculuk, turizm duayeni, yazar, sporcu ve Arap Yarımadası’nda onlarca otelin yöneticiliğini başarıyla sürdüren Mehmet Tunç Müstecaplıoğlu’nun nazik davetiyle başladı. Tunç Bey, beni Salalah’taki otellerinin mutfak brigadına Osmanlı Saray Mutfağı dersleri vermek üzere üç haftalığına Fanar Hotel & Club’a davet etti. İşte, bu masalsı şehirde geçirdiğim ilk izlenimler ve Salalah’ın büyüleyici ruhu…
Yolculuk Başlasın
25 Eylül’de Gulf Air ile Doha aktarmalı Salalah yolculuğum başladı. Uçaktaki yemekler pek tatmin edici olmasa da, Tunç Bey’in organizasyonu adeta bir sanat eseriydi. Doha Havalimanı’nda bir Hint hostes tarafından karşılandım. Bilet ve pasaport işlemlerim, konuşmama gerek kalmadan özel kapılardan hızla tamamlandı. Öncelikli geçişle uçağa alınıp yerime yerleştim. Salalah’a vardığımda ise gümrükten çıkar çıkmaz bir limuzinle otelime ulaştım. Kapıda otel personeli ve mutfak şefleri, taze hindistancevizi suyu, kokteyller ve kahvelerle beni karşıladı. Samimi bir yemeğe davet ettiler, ancak uçakta yediğim için nazikçe reddettim. Odama geçtiğimde ise taze meyveler, sandviçler, pastalar ve çeşit çeşit meyve sularıyla karşılaştım. Anlatılmaz, yaşanır bir misafirperverlik!
Salalah: Doğanın Şiiri, Tarihin Hikâyesi
Salalah, Umman’ın incisi, Arap Yarımadası’nın gizli bahçesi. Yazın kavurucu sıcağına inat, her yıl khareef mevsiminde (muson yağmurları) şehir bir masal diyarına dönüşüyor. Gökyüzü griye bürünür, ince bir sis şehri sarar. Çorak çöller yemyeşil vadilere, kuru tepeler çağlayan şelalelere dönüşür. Wadi Darbat’ın suları mırıldanarak akar, kuşların sesi doğanın en eski şarkısını söyler. Hindistancevizi ağaçları rüzgârla dans ederken, denizin mavisi toprağın yeşiliyle âşık gibi kavuşur.
Tarih, bu topraklarda derin izler bırakmış. Kadim limanlar, tüccarların baharat ve tütsü kokusunu hâlâ taşıyor. Frankincense ağacının reçinesi, Salalah’ın ruhunu binlerce yıldır anlatıyor. Bu koku, sadece tütsü değil; bir dua, bir hatıra, bir yolculuk. Al-Baleed arkeolojik kalıntıları, Binbir Gece Masalları’ndan fırlamış gibi durarak Arap dünyasının ihtişamını ve denizin dostluğunu fısıldıyor.
İnsanlarının Kalbi
Salalah’ı özel kılan, belki de insanlarının misafirperverliği. Burada misafirperverlik bir gelenek değil, bir yaşam biçimi. Çölün sertliğinde bile yumuşak gülüşler var. Bir yabancıya sunulan hurma ve kahve, sadece ikram değil, dostluğa açılan bir kapı. Salalah halkı, geçmişin bilgeliğini ve bugünün huzurunu aynı avuçta taşıyor.
Bir Masalın İçinde
Fanar Hotel & Club’daki odamın balkonundan bakınca bir yanda deli dalgalar sörf yapmaya çağırırken, diğer yanda mendireğin ayırdığı sakin sularda her yaştan insan deniz, güneş ve kumun tadını çıkarıyor. Geceleri deniz kenarında yürürken dalgaların sahile vuruşu kalbe dokunuyor. Gökyüzündeki yıldızlar, sanki yüzyıllar öncesinden denizcilerin yolunu aydınlatmaya devam ediyor. (Hatta, Gemici Sinbad’ın Salalahlı olduğuna dair efsaneler bile duydum!) Burada zaman ağır akar; aceleye gerek yok. Salalah, her anı bir armağan gibi sunar.
Mehmet Tunç Müstecaplıoğlu: Bir Duayen
Tunç Bey, bu muhteşem organizasyonun mimarı. Yedi otelin yüzlerce mutfak personeline Osmanlı Saray Mutfağı’nı öğretmek için başlayacak derslerimde kimlerle tanışacağımı, ne dostluklar kuracağımı merak ediyorum. Onun liderliğinde, Salalah’taki bu deneyim, bir iş gezisinden çok daha fazlası oldu. Tunç Bey gibi yöneticiler, bu sektörde maalesef az bulunuyor.
Salalah, doğanın şiir yazdığı, tarihin hikâye anlattığı, insanların kalpten selam verdiği bir şehir. Burası, ruhu dinlendiren, kalbi aşkla dolduran bir masal. Arap Yarımadası’nın en muhteşem köşesi Umman ve özellikle Salalah, anlatılmaz, yaşanır. Hele ki Mehmet Tunç Müstecaplıoğlu gibi bir dostunuz varsa…
Sevgiyle kalın...