Mezopotamya ile Anadolu’yu birleştiren stratejik konumu nedeniyle “uygarlıkların köprüsü” olarak anılır. Geleneksel taş ev mimarisi ile ünlüdür. Özellikle Suriçi’ndeki dar sokaklar ve avlulu evler dikkat çeker. Hasuni Mağara Evleri, On Gözlü Köprü, Ulu Camii, Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi, Dengbêj Evi önemli kültürel mekanlardır. Yöresel yemekleri zengin ve meşhurdur: Ciğer kebabı, kaburga dolması, burma kadayıf, karton kebabı, mevsim salçası, sumak ekşisi, Diyarbakır karpuzu dünyaca ünlü. Gelelim Diyarbakır’da gidilecek ve tadılmaya deger favori lezzetlerimden bahsedeceğim.

Diyarbakır’ın Tarihi Lezzet Durağı
Diyarbakır’ın kalbi Suriçi’nde, Ulu Cami’nin hemen karşısında yükselen Tarihi Hasanpaşa Hanı, 16. yüzyılda Osmanlı veziri Hasan Paşa tarafından yaptırılmış bir kervansaraydır. Taş duvarları, avlusu ve otantik atmosferiyle şehrin en ikonik mekanlarından biri olan bu hanın üst katlarında ise, 1930’lardan beri değişmeyen bir lezzet geleneği hüküm sürüyor bunlardan biri de Kahvaltıcı Mustafa, nam-ı diğer Mustafa’nın Kahvaltı Dünyası. Mekanın serpme kahvaltısı, masayı dolduran 16-20 çeşit ürünle adeta bir şölen sunuyor.

Tigra Mezopotamya Mutfağı – Diyarbakır
Tigra Mezopotamya Mutfağı, Diyarbakır’ın en yeni ve en iddialı restoranlarından biri olarak 2023’te Suriçi’nde misafirlerine hizmet veriyor.
Konsept olarak “Mezopotamya’nın unutulmaya yüz tutmuş lezzetlerini günümüze taşıma” fikriyle yola çıkan mekan, yöresel tatları fine-dining sunumuyla buluşturuyor.
Menüde Diyarbakır, Mardin, Urfa, Batman, Şırnak gibi bölge illerinin geleneksel yemekleri modern tekniklerle yeniden yorumlanıyor.

Ciğerci Yusuf Usta
Ciğerci Yusuf Usta, şehrin en favori ciğer kebabı adreslerinden biri olarak lezzet yolculuğuna devam ediyor. Taze kuzu ciğeri, özel baharatlar ve odun ateşinde pişirme geleneğiyle tanınıyor. Mekan, hem yerli halkın hem de turistlerin vazgeçilmezi; özellikle akşam saatlerinde mangal kokusu sokakları sarıyor. Ciğerci Yusuf Usta, sadece yemek değil, Diyarbakır’ın sıcak misafirperverliğini de masalara taşıyor.

OX BARBEKÜ - SMOKEHOUSE
Lezzet avcılarının yeni durağı OX BBQ Smokehouse, tütsülenmiş etlerin büyülü dünyasını şehre taşıyor!
Gerçek bir smokehouse deneyimi sunan bu mekan, odun ateşinde saatlerce düşük ısıda pişirilen dana brisket, pulled pork ve kaburgalarıyla ünlü. Elma ve meşe odunlarının dumanı, etlere derin bir aroma katıyor – dışarıda çıtır kabuk, içinde eriyen yumuşaklık!
Hamburgerleri efsane bir lezzet. Tütsülenmiş brisket burger, ev yapımı barbekü sosu, coleslaw ve taze brioche ekmekle taçlandırılmış. Bir ısırıkta Diyarbakır sıcağında bile sizi Texas’a ışınlayacaktır.
Ayrıca Ox Barbekü’nün enfes lezzetlerinden biri de salataları özellikle Döş Bowl taptaze sebzeler, özel soslar ile hazırlanıyor ve dengeli bir tabak olarak hem hafif, hem doyurucu nefis bir lezzet ortaya çıkıyor.

Keldani Konağı - Maria’nın Yeri
Diyarbakır’ın Sur ilçesinde, dünyanın en eski Keldani Kilisesi Mar Petyun’un huzurlu bahçesinde saklı bir hazine: 1600 yıllık Keldani Konağı, dördüncü kuşak mirasçısı Maria Karadayı’nın dokunuşuyla “Maria’nın Yeri” olarak yeniden doğdu!
Bu tarihi konak, sadece taş duvarlardan ibaret değil; Keldani ve Süryani kültürünün kalbi atıyor burada. Maria’nın sofrasında, dede-ninelerin geleneksel reçeteleriyle hazırlanmış yöresel lezzetler sizi bekliyor: Taze peynirler, otlu ekmekler, baharatlı köfteler ve el yapımı tatlılar... Her lokmada, Mezopotamya’nın kadim tatlarını, sıcak bir aile sohbetini hissediyorsunuz. Konak, aynı zamanda kültür merkezi: Yerli-yabancı turistler, Keldani mirasını keşfedip, el işlerini inceleyip, huzurlu avlusunda çaylarını yudumluyor.
Diyarbakır’ın mistik havasında bir mola için ideal. Giderseniz, Maria’nın ev sahipliğinde bir fincan bitki çayıyla başlayın – sonrası o güzel atmosferde şarap’ınızı veya Süryani likörlerini yudumlayarak unutulmaz bir yolculuğa çıkabilirsiniz. Tarih, lezzet ve samimiyet bir arada... İyi ki varsın, Maria’nın Yeri!

Gazi Köşkü
Diyarbakır’ın Elazığ yolu üzerinde, Dicle Nehri’ne tepeden bakan yemyeşil bir tepede duruyor: 1900’lerin başında inşa edilmiş zarif Gazi Köşkü. Halk arasında “Atatürk’ün Evi” olarak anılıyor; çünkü Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Diyarbakır’a geldiğinde burada konaklamış, çalışma odasında saatlerce harita başında planlar yapmış, balkonundan şehri ve Dicle’yi uzun uzun seyretmiş.
Köşk, tipik Diyarbakır sivil mimarisinin en güzel örneklerinden: kesme bazalt taşı, geniş cumbalar, ahşap işlemeli tavanlar ve serinleten rüzgârı içeri alan yüksek pencereler. 1937’de Diyarbakır Belediyesi tarafından Atatürk’e hediye edilmiş, O da “Milletime armağan ediyorum” diyerek köşkü millete bırakmış. Bugün Atatürk Müzesi olarak hizmet veriyor.

İçeride Atatürk’ün kullandığı eşyalar, çalışma masası, koltuğu, kullandığı bardak ve fincaları, yatak odası olduğu gibi korunmuş. Duvarlarda Kurtuluş Savaşı dönemi fotoğrafları sergileniyor.
Bahçesi de bir başka güzel: asırlık çınarlar, gül bahçeleri ve Dicle’nin sonsuz akışına karşı çay-kahve içebileceğiniz küçük bir kafe var. Özellikle gün batımı saatinde köşkün önündeki Türk bayrağı rüzgârda dalgalanırken insan hem gurur hem hüzün hissediyor. Diyarbakır’a gelen herkesin uğraması gereken en önemli yerlerden biri. Sadece bir müze değil; bir vefa durağı, bir Cumhuriyet nefesi.
Gazi Köşkü’nü sessizce dolaşın, balkona çıkın ve bir kez daha “Ne mutlu Türk’üm diyene” deyin. Şimdiden hepinize çok keyifli bir Diyarbakır turu bıraktım.
Bir sonraki yazımda görüşek üzere Sevgilerimle...
