Mekân, bölge taşlarının doğal tonlarıyla bütünleşmiş; hem içeride hem dışarıda aynı sadelik korunmuş. Teras kısmı, vadiye doğru açılan geniş bir görüş alanına sahip. Masa düzeni ve mekân yerleşimi, manzarayı kesmeden bir akış sağlıyor.
Gün batımına yakın saatlerde, ışık taşların yüzeyinde altın rengine dönüyor. Nahita’nın taş terasında bu manzaraya karşı oturmak, sadece bir yemek deneyimi değil, çevreyle kurulan dengeli bir temas halini alıyor. Argos’un içinden geçerek ulaşılan restoran, mimari olarak bölgeyle uyumlu; doğallık ve zarafet arasında iyi dengelenmiş.
Servis edilen yemekler yerel unsurlar taşıyor. Taze otlarla hazırlanan salatalar, peynir eşlikçileri ve sıcak başlangıçlar sade ama dengeli. Patates cipsi, kıtırlığı ve ince formuyla tabakta dikkat çekiyor. Küşleme, etin lezzetini ön plana çıkaran bir sunumla servis ediliyor. Garnitürlerde abartıya kaçılmadan uyum yakalanmış.
İçecek seçkisi, menüyle uyum içinde. Narenciye aromalı kokteyller, yemeklere eşlik ederken ortamın dinginliğini bozmayacak yumuşaklıkta sunuluyor. Mekânda kullanılan çatal bıçaktan peçetelere kadar her detay, genel tasarım anlayışına uygun seçilmiş.
Nahita, sadece yemek yenen bir yer değil; Kapadokya’nın doğası, taş mimarisi ve zamanı yavaşlatan atmosferiyle bütünleşen bir durak. Burada her tabak, çevresindeki coğrafyayla uyum içinde hazırlanmış gibi. Yediğiniz her şey, bulunduğunuz yerin ruhuna ait hissi veriyor. Sessizliğin içinden gelen rüzgâr, taş duvarların yansıttığı ışık ve tabağınızdaki tatlar aynı düzlemde buluşuyor. Kapadokya’nın dinginliği ile Nahita’nın ölçülü şıklığı, bir akşam yemeğini yerini yadırgamayan bir anıya dönüştürüyor. Kapadokya’ya geldiğinizde mutlaka bu yemek deneyimini tatmalısınız.