Tuncay Tapar
Köşe Yazarı
Tuncay Tapar
 

Türkiye’nin Lezzetli Yolculuğu...

Zeytinyağlılardan kebaplara, baklavadan lokuma uzanan bu zenginlik, son yıllarda gastronomi ve turizm alanında düzenlenen festivallerle adeta bir şölene dönüşüyor. Festivaller, etkinlikler, gastro turlar, workshop’lar... Bunlar sadece damak tadını değil, bölgelerin kültürel dokusunu da masaya yatırıyor. Ama bu masa etrafında toplanan herkes aynı lezzeti almıyor. Devlet eliyle organize edilen Kültür Yolu Festivalleri gibi girişimler, umut vaat ederken, bireysel markaların seçici tanıtımları rekabetin tuzu biberi olmaktan çıkıp zehirli bir baharat haline geliyor. Türkiye’nin gastronomi ve turizm faaliyetleri, son yıllarda adeta bir patlama yaşıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın öncülüğünde düzenlenen Türkiye Kültür Yolu Festivalleri, 2021’de Beyoğlu’yla start verip 2025’te 20 şehre sıçrayan dev bir proje. Düşünün: 8 ay boyunca Şanlıurfa’dan Van’a, Bursa’dan Gaziantep’e uzanan bir rota. Bu festivaller, sadece konser ve tiyatro sahneleriyle sınırlı kalmıyor; gastronomiyle iç içe geçerek bölgelerin yerel lezzetlerini spot ışığı altına alıyor. Özellikle Gaziantep’teki GastroANTEP Uluslararası Gastronomi Festivali, bu zincirin en tatlı halkalarından biri. Panellerde şefler ve yatırımcılar bir araya geliyor, workshop’larda “Topraktan Tabağa Güvenli Gıda” gibi temalar tartışılıyor, sokaklar konser ve sergilerle dolup taşıyor. Sonuç? Milyonlarca ziyaretçi, binlerce sanatçı ve turizmde somut bir canlanma yok!. Gaziantep gibi şehirler, rol model olup diğer illere ilham veriyor: Yerel ürünlerin ekonomiye katkısı artıyor mu yok! Turizm Bakanlığı’nın bu bilinçli adımları, 2028’e kadar 35 şehri kapsayacak şekilde genişliyor – bu, sürdürülebilir bir modelin habercisi. Yerel halk için istihdam, esnaf için ciro artışı, ülke içinse yumuşak güç: Türk mutfağı, diplomatik bir elçi gibi dünyaya açılıyor. Ama her güzel yemeğin bir gölgesi vardır; gastronomi festivallerimizin de. İşte burada kaşık kaşık eleştiri yutmak gerekiyor. Sektör temsilcilerinin de işaret ettiği gibi, Kültür Yolu Festivalleri’nin mekan ve otel tanıtımları, “kime göre, neye göre?” sorusunu akla getiriyor. Sektör temsilcileri, bu ayrıcalıkların rekabete zarar verdiğini yüksek sesle dile getiriyor. Neden? Çünkü tanıtımlar bireysel ve seçici: Bazı markalar spot altında parlıyor, diğerleri karanlıkta kalıyor. Bu, küçük işletmelerin ezilmesine yol açıyor; turizmde eşitlik ilkesi zedeleniyor. Bir de genel handikaplar var. Festivallerin devlet eliyle düzenli yapılması verimli olsa da, koordinasyon eksikliği göze çarpıyor. Örneğin, benzer etkinlikler çakışınca kaynak israfı oluyor. Peki, ne yapılmalı? Bu lezzetli yolculuğu daha dengeli kılmak için önerilerim basit: Tanıtımlarda şeffaflık – kriterler herkese açık olsun, rekabet eşitlensin. Yerel STK’larla iş birliği artsın, workshop’lar esnafa öncelik versin. Dijital platformlar (sosyal medya, ) dergiler ve gazeteler devreye girsin ki, festivaller yıl boyu yaşasın. Kültür Yolu gibi projeler, gastronomiyle entegre edilerek genişletilsin; Gaziantep’in başarısı, diğer şehirlere ilham olsun. Sonuçta, Türkiye’nin mutfağı gibi festivalleri de çeşitlilikte güç bulur. Tatlı başarıları çoğaltıp, acı eleştirileri bir baharat gibi kullanalım ki, ortaya çıkan yemek unutulmaz olsun. Keyifli okumalar...
Ekleme Tarihi: 29 Ekim 2025 -Çarşamba
Tuncay Tapar

Türkiye’nin Lezzetli Yolculuğu...

Zeytinyağlılardan kebaplara, baklavadan lokuma uzanan bu zenginlik, son yıllarda gastronomi ve turizm alanında düzenlenen festivallerle adeta bir şölene dönüşüyor. Festivaller, etkinlikler, gastro turlar, workshop’lar... Bunlar sadece damak tadını değil, bölgelerin kültürel dokusunu da masaya yatırıyor. Ama bu masa etrafında toplanan herkes aynı lezzeti almıyor. Devlet eliyle organize edilen Kültür Yolu Festivalleri gibi girişimler, umut vaat ederken, bireysel markaların seçici tanıtımları rekabetin tuzu biberi olmaktan çıkıp zehirli bir baharat haline geliyor.

Türkiye’nin gastronomi ve turizm faaliyetleri, son yıllarda adeta bir patlama yaşıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın öncülüğünde düzenlenen Türkiye Kültür Yolu Festivalleri, 2021’de Beyoğlu’yla start verip 2025’te 20 şehre sıçrayan dev bir proje. Düşünün: 8 ay boyunca Şanlıurfa’dan Van’a, Bursa’dan Gaziantep’e uzanan bir rota. Bu festivaller, sadece konser ve tiyatro sahneleriyle sınırlı kalmıyor; gastronomiyle iç içe geçerek bölgelerin yerel lezzetlerini spot ışığı altına alıyor. Özellikle Gaziantep’teki GastroANTEP Uluslararası Gastronomi Festivali, bu zincirin en tatlı halkalarından biri. Panellerde şefler ve yatırımcılar bir araya geliyor, workshop’larda “Topraktan Tabağa Güvenli Gıda” gibi temalar tartışılıyor, sokaklar konser ve sergilerle dolup taşıyor. Sonuç? Milyonlarca ziyaretçi, binlerce sanatçı ve turizmde somut bir canlanma yok!. Gaziantep gibi şehirler, rol model olup diğer illere ilham veriyor: Yerel ürünlerin ekonomiye katkısı artıyor mu yok!

Turizm Bakanlığı’nın bu bilinçli adımları, 2028’e kadar 35 şehri kapsayacak şekilde genişliyor – bu, sürdürülebilir bir modelin habercisi. Yerel halk için istihdam, esnaf için ciro artışı, ülke içinse yumuşak güç: Türk mutfağı, diplomatik bir elçi gibi dünyaya açılıyor.

Ama her güzel yemeğin bir gölgesi vardır; gastronomi festivallerimizin de. İşte burada kaşık kaşık eleştiri yutmak gerekiyor. Sektör temsilcilerinin de işaret ettiği gibi, Kültür Yolu Festivalleri’nin mekan ve otel tanıtımları, “kime göre, neye göre?” sorusunu akla getiriyor. Sektör temsilcileri, bu ayrıcalıkların rekabete zarar verdiğini yüksek sesle dile getiriyor. Neden? Çünkü tanıtımlar bireysel ve seçici: Bazı markalar spot altında parlıyor, diğerleri karanlıkta kalıyor. Bu, küçük işletmelerin ezilmesine yol açıyor; turizmde eşitlik ilkesi zedeleniyor.

Bir de genel handikaplar var. Festivallerin devlet eliyle düzenli yapılması verimli olsa da, koordinasyon eksikliği göze çarpıyor. Örneğin, benzer etkinlikler çakışınca kaynak israfı oluyor.

Peki, ne yapılmalı? Bu lezzetli yolculuğu daha dengeli kılmak için önerilerim basit: Tanıtımlarda şeffaflık – kriterler herkese açık olsun, rekabet eşitlensin. Yerel STK’larla iş birliği artsın, workshop’lar esnafa öncelik versin. Dijital platformlar (sosyal medya, ) dergiler ve gazeteler devreye girsin ki, festivaller yıl boyu yaşasın. Kültür Yolu gibi projeler, gastronomiyle entegre edilerek genişletilsin; Gaziantep’in başarısı, diğer şehirlere ilham olsun.

Sonuçta, Türkiye’nin mutfağı gibi festivalleri de çeşitlilikte güç bulur. Tatlı başarıları çoğaltıp, acı eleştirileri bir baharat gibi kullanalım ki, ortaya çıkan yemek unutulmaz olsun.

Keyifli okumalar...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve favorilezzetler.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.